
Sait Faik; ilk hikâyelerini Maupassant etkisiyle yazmış olsa da, kendisinden önce Memduh Şevket Esendal’ın Türk edebiyatına yerleştirmeye çalıştığı durum hikâyesinin ya da Çehov tarzı hikâyenin en önemli temsilcisidir. Onun öykülerinde olaylar değil anlık durumlar resmedilir. Tahir Alangu’ya göre edebiyatımıza “küçük adam”ı getiren o olmadıysa da bunu yerleştiren, bilinmeyen yönlerini gösteren, bir moda haline getiren ve en güzel hikâyelerini yazan Sait Faik olmuştur. Sait Faik, Eftalikus'un Kahvesi hikâyesinde yazarlığa dair görüşlerini şöyle ifade etmiştir: “İşte hikâyelerimi nasıl yazdığımı şimdilik merak eden dostum, yarın incir çekirdeğini doldurmayacak mevzuları yazan bir hikâyecinin iyi bir hikâyeci olmadığını yazacağına göre, bilmem hikâyem oldu mu? Olmadıysa ne yapalım? Bizim hikâye anlayışımız da böyle efendim.” Onu özgün kılan bu bakış açısıdır. Küçük şeylere, detaylara gösterdiği dikkatle Sait Faik; ne kendisinden önceki yazarlara ne de çağdaşlarına benzemektedir. Sait Faik; çağdaşı olan yazarların İstanbul’a ait konuların tüketildiğini düşünüp Anadolu’ya açıldığı bir dönemde, onların aksine İstanbul’un kıyıda köşede kalmış küçük insanlarının günlük yaşamından kesitler sunarak İstanbul’u bambaşka bir boyutta işlemiştir. İstanbul’un balıkçıları, işçileri, Anadolu’dan İstanbul’a göç eden emekçileri, yoksulları, düşkünleri işlediği hikâyeleriyle, politik bir eksene kaymadan estetik bir kaygıyla “insan”ı ele alarak toplumcu gerçekçilerden ayrılmıştır. Ancak ondaki estetik kaygı, hiçbir zaman sadece sanatı önceleme noktasında değildir. Onun hikâyelerinde şiirsel bir üslupla yazılmış da olsa öncelik insandadır. Alemdağ'da Var Bir Yılan'da geçen “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.” ifadesinden de anlaşılacağı üzere “sevgi” Sait Faik’in eserlerine sirayet eden en önemli duygudur. Sait Faik; İstanbul’a, denize, hayvanlara, balıkçılara, yoksullara sevgiyle bakmıştır. Haksızlıklar karşısında öfkelenmesi, yalnızlıktan bunalması veya yeni bir insan tanıması onu yazmaya teşvik eder. Son Kuşlar'da geçen “Yazmasam deli olacaktım.” cümlesi Sait Faik’te yazarlığın varoluşsal bir mesele olduğunu göstermektedir.
Eserleri:
Hikâye: Semaver (1936), Sarnıç (1939), Şahmerdan (1940), Lüzumsuz Adam (1948), Mahalle Kahvesi (1950), Havada Bulut (1951), Kumpanya (1951), Havuz Başı(1952), Son Kuşlar (1952), Alemdağda Var bir Yılan (1954), Az Şekerli (Çeviri, 1954), Balıkçının Ölümü (1977), Yaşasın Edebiyat (1977), Müthiş Bir Tren (Çeviri, 1981), Sevgiliye Mektup (1987), Hikâyecinin Kaderi (2005), Büyüyen Eller (2007).
Roman: Medar-ı Maişet Motoru (1944), Kayıp Aranıyor (1953), Yaşamak Hırsı (Georges Simenon’dan çeviri, 1954).
Sait Faik Abasıyanık Hakkında Yazılan Eserlerden Öneriler
- Yakup Çelik, Sait Faik ve Değerleri Duyan Bir Varlık Olarak İnsan, Akçağ Yay.
- Mustafa Kutlu, Sait Faik’in Hikâye Dünyası, Dergâh Yay.
- Yalçın Armağan (Haz.), Sait Faik Abasıyanık, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay, (2013)